26 Eylül 2011 Pazartesi
İkiCümleSadece
Birini sevmak yada nefret etmek yanlızca gülmek belki ağlamaktan beter
durumlarda vardır ki elbet ulaşır sabaha gözlerim ben hep kırmızı ruj
süren kızlara hayranmış gibi yapıp devrik cümleler kuran absürt
insanlarla tanışıp cahil felsefesiyle aymazlık arasında gidip gelen bir
meczubun hikayesinde şıkışıp kalmış şehir insanlarıyla sabah 9:30
metrosunda taksim yönünde orta vagonların birinde yan yana gelerek
hayatımın en marjinal sahnesinde oynarken düşüncelerimin akışını kontrol
edemeden kıvırcık şaçlı bir kıza bakmamı hiçe sayıp tüm anormalliğimle
taksim den inip şişhane yönüne koşturan insan yığınına ayak uydurup
koşuyordum ki birden aklıma geldi evde önemli bir şey unutmuştum sanırım
bu gerçeklik duygum olsa gerek yalnızlığım çağırmasaydı beni olmazdı
gizli görevlere bense bilemezdim ne olduğunu amaçsız yolculukların
allahtan tren geldi ve bindik saçmalayan iki insanın arasında olmak ayrı
bir saçmalık olsada yol kısa çok da aldırmadan kulaklığımı takıp
dinliyorum bülent ortaçgilden eylül akşamını ki cidden bir eylül
akşamına doğru gitmekte gün kaçınılmaz bir son alışılması gerekilen bir
düzen belki benim param senin cebine gelmiştir romantizminin yavşaklığı
dışında şarkı çok da güzelmiş diyeceğim ki doğru sonunda tünel
meydanındayım ve bir çay içmek için herşeyi yapabilirim gibime geliyor
ellerimde hafif kapalı ortam tortusu simit sarayından çay içip tünele
binmek ve düşünceler arasında kaybolmadan bulmak varlığımı sonra ki
hamlemde anlıyorum yalnız kadınların tehlikeli çıkışlarda ne kadar
başarılı olduğunu ifadesiz suratlarında unutmak isterken kötü anları
hatırlatan post it ler gibiler çünkü yazmanın çaresiz bir hüzün
doğuracağını anlatan yaşlı bir amca elini tuttuğu kadının varlığından
habersizmişcesine bilinmezlik duygusu kaplarken kalbimi yanlız bunun
için seven adamlar tanıyorum bedeninde milyonların gözleri üzerinde ki
afiş yıldızlarıyla beraber olan takılırken zihnim sonunda çayımı
alabiliyorum oysa hepsini dövüp öyle alsaydım çayı polis de kızmazdı
bana neyse ki bir yudum çay şekersiz kıvamında demli oturmuş ve benzeri
tanımlamalarla açıklanabilecek korkmamak için bakmıyorum çirkin
kadınlara ellim bardağı kavradıkça bir ülkede yaşadığımı farkediyor
adını hatırlamıyorum aslında bunların hiçbirisinin önemi yok gibi derken
tam önümden ve tam ortasından meydanın sen usul usul geçiyorsun
önümden öyle bir sağa bir sola yalpalanarak üzerinde şimdi üzerindekiler
ben saçımı sola atıyorum çünkü uzun ve ip bağımda kayıp tüm paspallığım
ve kirli sakalımın bulaştırdığı kirlilikle hiçbir şeyi umursamadan
zamanı durdururcasına seni durduruyorum tam şu an bana baktığın gibi
bakıyorsun hafif bir tebessüm daha önce tanışmadığın bir adama
edebileceğin kadarından aklımdan tanışabilirmiyiz bi çay içelim hadi gel
şurda oturalım ve daha milyon tane düşünce geçerken ben düşünmediğim
bir şey söylüyorum şimdi sana - seninle gelebilir miyim? çünkü sanırım
artık yalnız değilim acaba sen ne diyeceksin diye de merak etmiyorum
hani. Zaten kaybedilen savaşın sonunda esir düşmüş komutanlar gibi diz
çöktürmüşken hayat beni son kılıç darbesini de sen indirmezsim kalbime
diye düşünüyorum haksız mıyım ?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder